Yıl 2015.
Türkiye
sosyo-ekonomik şartları göz önünde bulundurduğumuzda, kentleşmenin değişmesi ve
şehirlerarası göçlerin artmasıyla kimi yerleşim yerleri boşalırken kimi
yerlerdeki nüfus ise haliyle artış göstermektedir. Bununla beraber yeni
ihtiyaçlar doğuyor, bir zamanlar yeni dediklerimiz eskiyor ve eskiyen her şey
yerini güncel ‘yeni’lere bırakıyor. Birçok sektör de doğal olarak bu
sirkülasyondan nemalanıyor elbette. Dolayısıyla, yapı sektörü de pastanın büyük
bir kısmını oluşturan iş alanlarından biri halini alıyor.
Mevcut
sektörlerdeki iş kazalarını kıyaslayacak olursak şayet, dünya portföyünde de baktığımız
zaman ne yazık ki yapı sektörü, yani inşaat iş kolları iş kazalarının en fazla
gündem konusu olduğu çalışma alanlarından biri halini alıyor. Ölümlü iş
kazalarının oranının diğer sektörlere oranla neredeyse 3 kat daha fazla olduğu
ve çalışanların iki kat daha fazla yaralanma tehlikesiyle karşı karşıya
oldukları da kayıtlara geçiyor.
Türkiye’ de
yaşanan iş kazalarına baktığımızda ise geçmişimizin pekte parlak olmadığıyla
karşılaşıyoruz. Bu kazaların sayısını takip etmek, ‘bunlardan kaçı ölümlü ya da
kaç kaza çalışanda kalıcı özre neden olacak şekilde sonuçlandı, meslek
hastalığına kaç çalışanımız yakalandı…?’ gibi soruların cevabını bulmak inanın
biraz güçleşiyor. Çünkü şu bir gerçek ki; toplum, bu kurallar zincirinin bir
arada bulunduğu uygulamalara henüz hazır değil. Henüz o gerekli sağlam alt yapı
tam anlamıyla kurulu değil ve o bilinç insanlarımızda oluşamadı maalesef, henüz.
Fakat çözülemeyecek bir kör düğüm mü? Elbette ki hayır! Bir süreç ve sadece geç
kalınmış bir süreç hepsi bu… Bu süreç içerisinde de Türkiye müthiş bir devinim
içerisinde. Bir takım adımlar atılıyor
ve sürdürülebilir iyileştirmeler için çaba sarf ediliyor. Ancak; ‘Bir musibet
bin nasihatten iyidir.’’ deyişine öylesine kaptırmışız ki kendimizi, gerçekten
başımıza herhangi bir ‘’felaket’’ gelmeden adım atamaz olmuşuz. Bir de elbette
bunun ardından gelen ‘zararın neresinden dönersek kardır’ başlıklı iyimser,
pozitifimsi bakış açımız var. Tüm bunları bir torbaya koyup en ücra köşeye
fırlattığımız ve unuttuğumuz zaman o gerekli bilince yaklaştığımızın müjdesini
alıyor olacağız.
Her neyse, evet,
sonunda bizler de; ILO tarafından 1988 yılında hazırlanan 167 sayılı İnşaat
İşlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi’ ni 27 yıl sonra imzaladık. Yani
zararın –neresinden olduğunu tam kestiremesem de- bir yerinden döndükte
denilebilir öyle sanıyorum ki.
ILO kimdir ve
167 Sayılı Sözleşme’ nin önemi nedir peki?
Uluslararası
Çalışma Örgütü ya da ILO (International Labour
Organisation),
ülkelerdeki çalışma yasalarında ve bu alana ilişkin uygulamalarda standartları
geliştirmek ve ileriye götürmek gibi bir amaçla kurulan bir kuruluştur.
ILO 1919'da Versailles Barış Anlaşması uyarınca
kurulmuş ve 1946 yılında
BM'nin (Birleşmiş Milletler) uzmanlık kuruluşu olmuştur. ILO uluslararası
çalışma standartlarını sözleşmeler ve tavsiyeler yoluyla ifade etmektedir.
Bu sözleşme ve tavsiyeler temel çalışma hakları, örgütlenme hakkı, toplu
pazarlık, zoraki emeğin ortadan kaldırılması, fırsat eşitliği, ve çalışma
hayatı ile ilişkili diğer konularda asgari standartlar koymaktadır. Aynı
zamanda başta mesleki eğitim ve mesleki rehabilitasyon, çalışma politikası,
çalışma hukuku ve endüstriyel ilişkiler, işçi sağlığı ve iş güvenliği gibi
konularda teknik yardım sunmaktadır. Bağımsız işveren ve işçi örgütlerinin
gelişimini teşvik etmekte ve bu örgütlere eğitim ve danışma hizmetleri
vermektedir. Birleşmiş Milletler içinde ILO eşit katılımlı işçi ve işveren
örgütleri ve de hükümetin yönetim organları ile birlikte üçlü bir yapı
oluşturmaktadır.
Bu üçlü yapı bir
bütünü oluşturuyor esasen. Parçaların hepsi işlev halinde, dişlilerden biri
olmadığı takdirde çark dönmüyor ve sistem ilerlemiyor. ILO sözleşmelerin
imzalanması demek aslında bu çark işleyişini denetleyen bir dış kolun bulunduğu
anlamına geliyor. Şöyle ki;
ILO
sözleşmelerini onaylayan her ülke, sözleşme gereklerini yerine getirme
yükümlülüğünü ve sözleşmelerin uygulanıp uygulanmadığının denetimini kabul
etmiş sayılıyor. Aynı zamanda üye ülkeler bu sözleşmeleri yürürlüğe koymak
için, aldığı önlemler hakkında ILO’ ya yıllık bir rapor sunmayı da taahhüt
ediyor. Bu raporlar ise ILO tarafından her yıl incelenip değerlendiriliyor.
Yani bu şu
anlama geliyor; 167 sayılı sözleşmeyi imzalayan ve yürürlüğe koyan Türkiye
de bu çerçevede ILO’ ya inşaat sektörüyle ilgili tedbirler ve faaliyetlerle
ilgili yıllık rapor sunmak zorunda artık.
Sözleşmelerdeki
hükümlere uyulmaması durumunda ILO rapor hazırlayarak, taraf devlet üzerinde
baskı kuruyor ve düzenli denetimlere tabi tutuyor taraf devleti. Bu denetimler
sayesinde mekanizma süreklilik gösteriyor ve çark sürekli işliyor. Aynı zamanda
ILO rutin kontrollerin dışında şikayet üzerine de olağanüstü denetimler denilen
incelemeler de yapma hakkına sahip oluyor. ILO’ ya işçi ya da işveren örgütleri
tarafından iletilen şikayetler, sözleşmeye taraf ülkenin hükümetine iletiliyor
ve açıklama isteniyor. Makul sürede bu açıklama yapılmazsa, ILO, şikayeti ve
taraf ülkenin cevabını kamuoyuyla paylaşabiliyor.
Yani genel
çerçeveye baktığımızda, ILO zorlayıcı yaptırımlar uygulamıyor esasen, bunun
yerine sözleşmelerin uygulanmasını denetliyor ve -en önemlisi- eksiklikleri ‘teşhir’
ediyor.
Bu noktada işte
imzalamış olduğumuz 167 sayılı İnşaat İşlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi de
ciddi önem arz ediyor. Sözleşmede yer alan konu başlıklarının uygulanması
konusunda taahhütte bulunmuş ve tüm şartları kabul etmişiz demek oluyor bu.
Sözleşmeyi genel
hatlarıyla inceleyecek olursak; sözleşme, şantiye alanının hazırlanmasından
projenin tamamlanmasına kadar olan süre içinde şantiyedeki herhangi bir süreç,
işlem, operasyon ya da taşıma dahil olmak üzere her tür inşaat faaliyeti, bina
yapımı, inşaat mühendisliği, yapım, yıkım işlerini kapsıyor.
Sözleşme ve ulusal
mevzuatımızı karşılaştırdığımızda, benzer unsurların fazlaca bulunduğunu fark
edeceğiz. Sözleşmede,
û
İnşaat işlerinde güvenlik ve sağlık
sözleşmesinde risk değerlendirmesi,
û
İşçiler ve işverenler arasında
işbirliği,
û
İşverenlerin ve bağımsız çalışan
kişilerin yükümlülükleri,
û
İnşaat alanında iki veya daha fazla
işverenin aynı anda faaliyet üstlendiğindeki sorumluluklar,
û
İnşaat projesinin tasarlanmasında iş
sağlığı ve güvenliği,
û
Çalışanların görüşlerinin alınması ve
katılımlarının sağlanması,
û
Çalışanların yükümlülükleri’ ne ilişkin hususlar bulunuyor.
Getirilecek
yenilikler ve üzerinde durulabilecek ciddi önem arz eden konu başlıklarını ise
şöyle sıralayabiliriz;
·
İşçi
sağlığı ve güvenliğine yönelik önlemler proje hazırlanıyorken dikkate alınacak.
·
Yapılan
işlere ilişkin her türlü koruyucu önlem alınacak.
·
Ulusal
yasa ve yönetmelikler, işverenlerin ve kendi hesabına çalışanların işyerlerinde
belirtilen güvenlik ve sağlık önlemlerine uygun davranmalarını öngörecek.
·
İskeleler,
merdivenler, kaldırma aletleri, taşıma ekipmanları ve diğer aletlere yönelik
sözleşmede ve ulusal mevzuatta belirtilen standartlar sağlanacak.
·
Sözleşme
hükümlerinin fiilen uygulanmasını sağlamak amacıyla devlet, caydırıcı ceza ve
önlemler uygulayacak, denetimi sağlayacak.
·
Tüm
işyerleri için güvenli giriş çıkışlar sağlanacak, sürdürülecek ve gerektiğinde
işaretlerle belirtilecek.
·
İşçiler
sağlık ve güvenliğe yönelik görüş ve önerilerini açıklama hak ve yükümlülüğüne
sahip olacak.
·
İşveren
olası tehlike durumunda derhal faaliyeti durdurma ve tahliye ile yükümlü
olacak.
·
Her
inşaat alanında yeteri miktarda içme suyu, tuvalet, yıkanma tesisi, yemek ve
barınak yerleri bulundurulması zorunlu olacak.
·
Olumsuz
koşullara maruz kalma durumu dahil risk ve kazalara, sağlığa zarar verecek
koşullara karşı yeterli korumanın başka yollarla sağlanamadığı
durumlarda, yapılan işin türüne ve ilgili risklere göre uygun kişisel
koruyucu donanım ve giysiler, ulusal yasalar ya da yönetmeliklerce de
belirlenmiş olabileceği şekilde işçilere herhangi bir maliyet getirmeksizin
işveren tarafından sağlanacak.
İnşaat işleri
ile ilgili uluslararası asgari standartları belirleyen bu Sözleşme, yapılan işe
bağlı olarak meydana gelen yaralanma ve mesleki hastalıklar ile can
kayıplarının önlenmesine yönelik olarak sosyal taraflarla istişare halinde
inşaat işyerlerinde sağlık ve güvenliğin sürdürülebilir şekilde iyileştirilmesi
ile inşaat sektörüne özgü risk ve tehlikelere karşı politika oluşturulması ve
bunun ülke ve işletme düzeyinde eyleme dönüştürülmesini öngörmektedir. Oluşturulacak
olan bu yeni yapılanma işverenlerimiz ve ülkemiz için, sermaye kazancına ve
dünya gözünde prestij artışına neden olacak önemli bir husustur.
Her birimiz
aşinayızdır aslında bu konuya. Peki, tüm bunlar ne denli uygulanacak ya da
eksiklikler gerçekten tespit edilip iyileştirilmesi için gerekenler ne denli
yapılacak? Hepimizin hafızalarında bu soru işaretleri geziniyordur eminim ki. Bunu
da ilerleyen günler de yaşayarak göreceğiz.
Tek istediğimiz,
tek temennimiz daha insancıl şartlar altında çalışma ortamlarının oluşturulması
ve iş kazalarının artık önüne geçilmesidir.
Son olarak
Uluslar arası Çalışma Örgütü Anayasası’ nın başlangıç bölümünde yer alan bir
cümleyi paylaşmak istiyorum;
‘Gerçekten
insancıl koşullara sahip bir çalışma düzeninin herhangi bir ulus tarafından
kabul edilmemesi kendi ülkelerinde çalışanların durumlarını iyileştirmeyi arzu
eden diğer ulusların çabalarına engel oluşturması demektir.’
Kazasız günlere…a